PRENSESİN İSTEĞİ

 


Evin pek de büyük olmayan salonunda, elinde bir kitap, her zaman oturduğu yeşil kanepede oturuyordu. Okumaya çabalıyor ama olmuyordu. Zihnindeki sesler bir türlü sayfaları çevirmesine izin vermiyor, tekrar tekrar paragrafın başına dönmesine sebep oluyordu. Kendisini ne kadar da kırgın, hayal kırıklığına uğramış ve çaresiz hissediyordu.

“Kelimem yok ya, gerçekten diyecek sözüm kalmadı.” diye geçirdi içinden Serpil. Zihninde o sahne tekrar tekrar yaşanıyordu: ”Ben mi doğur dedim sana yaa!!!”

Kendi özbeöz kızım, prensesim diye büyüttüğü kız az önce evden bağırarak kapıyı vurmuş ve çıkıp gitmişti.

Eski güzel günleri düşündü.

Hamileyken ne çok özen göstermişti. Dokuz ay hazır yemek yememiş, her şeyin organiğini tüketmiş, paketli şeylere elini bile sürmemişti. Halbuki ne çok severdi abur cubur. Ya kızına bir zarar gelirse… Biraz zor olmuştu hamilelik. Tedaviler, doktorlar, ilaçlar derken hamile kalmıştı. Korumam lazım. Ya kızıma, prensesime bir şey olursa…

Ekrem yapmıştı, odasını. Elleri ile monte etmişti her şeyi. Kapı süsünü takışını hatırladı. Ne gülmüşlerdi o akşamüstü…

Hele doğumdan sonra yaptıkları. Aman sütüm olsun, aman bebek uyusun, aman ağlamasın, aman pişik olmasın diye diye aylarca gözünün içine bakmıştı.  Tüm evin ışıkları akşam sekiz itibarı ile söner, klasik müzik açılır ve prensesin uykuya geçmesi beklenirdi.

Ne psikologlar gezmişti, boşanma sonrası. Burnu iyice sızladı. Ekrem, ben kendimi sizin yanınızda fazla gibi hissediyorum demişti, gitmeden önce. Nelerden, ah nelerden  vazgeçmişti. Bir Allah’ın kulu da anlasaydı keşke. 

Kolay mıydı yaa! Tam on dört senedir nesi var nesi yok kızı için harcamıştı. Bu yaşına kadar özel okullara taşımış, almış, götürmüştü. Çok tatlı, güzel yüzlü kızı hep böyle olacak zannetmişti. İnsan daha iyi olmasını bekliyor, değil mi? Tüm sıkıntıların başladığı dönem, lise giriş sınavı ile başlamıştı. Herkes söylemişti. “Çok zor, çok zor.”

 Bir akşam, arkadaşları buluşmaya çağırmışlardı. "Serpil sen de gel istersen, bir yerde oturup kahve içeriz." “Yok olmaz, dershanemiz var.” demişti. Çok gülmüştü arkadaşları. Ne sinir olmuştu o gün. "Ya kazanamazsa ne olur?" diye sordu biri...

“Öyle bir şey olamaz, izin veremem buna.”

Dershane, özel hoca, okul üçgeni tüm hayatlarının başrol oyuncusu oluvermişti. "İyi bir okulu kazanmalı. Kazanmak zorunda...Kazanmalı, kazanmalı... Ne yapıp edip kazanmalı.”

“Ders çalış yavrum, ders çalış kuzum.”

Kızı ise elinde telefon, odasından çıkmıyordu, okula, özel derslere zorla gidiyordu. Koca bir seneyi böyle geçirdiler. Bazen gergin, bazen de prensesin istediğini alarak…  Prensesi sınavdayken o da okulun önünde, dua ederek bir aşağı bir yukarı yürümüştü. Ta ki sınav bitene kadar... Nihayet bittiğinde, kalabalığın arasında kızına koşmuştu; “Nasıl geçti yavrum?”

“İyi, fena sayılmaz...”

Kızı çok rahattı, sanki sınava Serpil girmişti... Sınav sonuçları açıklanacağı zaman da ilgilenmemişti. Aslında Serpil, kendisinin içi içini yerken, onun pek de umursamadığını fark ediyordu acı bir şekilde.

En nihayet o büyük gün gelip çattığında da heyecan Serpil'de vardı. Sınav sonucunu öğrendiğinde ise başından kaynar sular dökülen yine Serpil olmuştu. Onca mücadelenin sonucu bu mu olmalıydı? Onca emek, onca masraf, onca koşturmaca, onca stres, onca hayal...  "Cansu? Cansu bu ne?" 

Hep prensesim derdi, ağzından Cansu çıkmasına kendisi de şaşırmıştı. Cansu ise gayet umarsız bir tavırla "Ne demek ne anne? Sınav sonucun açıklansın demiştin, açıklandı işte. Hadi hemen gidip o telefonu alalım artık. Herkeste var, bende yok. O telefonu istiyorummm.”

Prensesin isteği hemen halledilmeliydi...

İçine attıklarıyla yüzleştiği an tam da o an oldu işte.  Kendini, gırtlağı yırtılırcasına bağırırken bulduğu o an... Sanki her şey silinmiş gibiydi. “Sen ne cüretle yeni telefon istersin. Bir sınavdı ya. Bir sınav. Bir tek bunu istedim senden. Ve sen bunu bile beceremedin.” 

Cansu da altta kalmadı “Doğurmasaydın, ben mi doğur dedim sana yaa?” Annesinin de sesini bastıracak kadar bağırıp, kapıyı çarpıp çıkıp gitmişti işte...

Hayatını kolaylaştırmak, istediği her imkânı önüne sermek, onun her problemini çözmek, kızını hayatının merkezine koymak… Aklına ne geldiyse, gücü neye yetti ise yapmıştı. Yeter ki mutlu olsun. Yeter ki yüzü gülsün. Gelinen noktada ne mutluluk, ne de gülüş vardı. Prenses saraydan çekip gitmişti.

Salondaki yeşil kanepesine çöktü bir çuval gibi... İki elini kucağında birleştirdi. Peşinden koşacak hali bile yoktu. 

Şimdi ise kafasını dağıtmak için, sehpadaki kitabı almış okumaya çalışıyordu... Elinde bir kitap, zihni karma karışık, yüreği acı dolu, gözlerinde ip gibi akan yaşlarla başbaşaydı...

Sessizliği dinledi bir süre. Ne kitap okuyabilmişti ne de başka bir şey yapmak istiyordu canı. Sonra kalkıp camdan güneşin batışını seyretti. Karanlık çöküyordu ki  kapı çaldı. Gitti kapıyı açtı.

Kızı hiçbir şey olmamış gibi girdi içeri, “akşam ne yiyeceğiz?” 

“Bilmiyorum, sen ne hazırlarsan onu yiyebilirsin. Ben yemeyeceğim. Hadi iyi geceler.” Yatak odasına giderken aynada, kızını ağzı açık bakakalmış gördü.

Sabaha kadar yatakta döndü durdu. Güneş doğarken de kalktı, eve sığamadı ve deniz kenarına gitti. Başka erkenci insanlar da vardı sabah yürüyüşüne çıkan. Uzunca bir yürüyüşten sonra kendisine simit ve çay ısmarladı sahilde. “Ne kadar da özlemişim.”

Denize bakarken, kızının sınavı kazanmasını kendisinin istediğini anladı. Kızı değildi ki sınavı kazanmak isteyen. Bu yüzden sadece o üzülmüştü sonuca.  Bu yüzden okula, dershaneye, öğretmenlere o koşturmuştu kızından çok. Hep kızı adınaydı istekleri. "Peki ya ben?" diye iç geçirdi, derin bir farkındalıkla... "Kendim için isteklerim?... Kendi yapabileceğim hedeflerim?"

"Bu sabah farklı" dedi duyulur bir sesle. İstediği için yürüyüşe çıkmıştı... İstediği için kahvaltısını simit ve çay ile yapıyordu...  Gülümsedi... “Kızım da olsa, bir başkası adına istekler üretmeyi bıraksam iyi olur. Kendi yapabileceğim şeyleri istemeyi öğrenmem gerek."

Kalbi de zihni de rahatlamış şekilde kalkıp eve yöneldi. "Doğru yöntemlerle zararın neresinden dönersek kârdır tabii.." diye geçirdi içinden ümitle...






Yorumlar

  1. Yaaa çok güzel olmuş 🥰 İnsan hayatının her alanında bu hataya düşebiliyor. Bazen kısa bir zaman bazen uzun bir ömür. İlim bu sebeple çok kıymetli, bu farkındalığa varıp kişinin hayatını toparlaması için attığı o ufak adım çok kıymetli. Her insanın hayat sahnesi kendine özel. Ne başka sahnelerde kaybolmalı ne kendi sahnemizi boş bırakmalı. Ellerinize sağlık🪷❣️

    YanıtlaSil
  2. Boşanma ile de insan etkileniyor, her istediğini yapınca o kadar imkan verince çocuklar mutlu olacak yanılgısı… Neyse ki her yoldan dönüş var, her zaman ümit var

    YanıtlaSil
  3. Ellerinize sağlık.

    YanıtlaSil
  4. Eğitimleriniz sayesinde o prensesleri nasıl evlat yapacağımızı ve daha nice şey öğrendik. :) kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  5. Emeğinize sağlık, kendimizi de fark etmemizi sağlayan güzel bir yazı...

    YanıtlaSil
  6. Kaleminize sağlık... zararın neresinden dönersek kâr, ya fark etmeseydi... çok şükür süre bitmeden yeni baştan gayrete devam...

    YanıtlaSil
  7. Doğru yöntemlerle zararın neresinden dönersek kârdır... emeklerinize sağlık...

    YanıtlaSil
  8. Kalbin ve zihnin rahatlaması 💕

    YanıtlaSil
  9. Hayatı insan kendisi çekilmez kılıyor aslında, kendisi zorlaştırıyor...Gerçekten anlasak keşke..

    YanıtlaSil
  10. Betül Taşcı13 Mayıs 2024 07:02

    İnsan başkası adına yaşayabilecek kadar uzun zannedebiliyor ömrünü... Ama bir bakmış ki karşısındakinin sınavını vermeye çalışırken kendisi sınavdan kalmış. Henüz süre varken fark edenlerden olmak ümidiyle...

    YanıtlaSil
  11. Tüm prenseslere sesleniyorum, bundan sonra akşamları çayı siz demleyin :D
    Emeğinize sağlık çok faydalı olmuş gerçekten...

    YanıtlaSil
  12. Anneler kıyamıyor ama asıl zor olan onun zorlandığını göre göre onun zorlanmasına alan açmak değil mi? Onların güçlü , sabırlı ve mutlu olmaları mı yoksa keyifli rahatına düşkün ama güçsüz olmaları mı önemli? Yük olan çocuklar mı yük alan çocuklar mı sevilir hayatta?

    YanıtlaSil
  13. İnsan binbir emek verdiği kişiden olumsuz sonuçlar aldığında anlıyor doğru olan hamlenin binbir emek vermek olmadığını… Dengede yaşamanın önemini bizlere gösterdiğiniz için teşekkür ederiz. Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  14. O kadar çok örneği var ki hayatımızda.. Bu güzel yazı için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  15. Başkaları için istek üretmek yerine kendimizi değiştirmeyi denemek... Ben değişirsem dünyam değişir...
    Kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder