NE YAPSAM


 

Ne yapsam, ne yapsam

Bir hamak alıp sallansam

Kurtulur muyum bunalımdan…

Radyoda çalan şarkıyı yatakta, gözlerini tavana dikmişken duymaya başlamıştı. Çalar saati her sabah yıllardan beri aynı radyonun melodileri ile güne başlatıyordu İrem’i. Sabah sabah şarkı isteklerini çalıyorlardı. ‘Hamakta sallanınca kurtulabiliyoruz sanki bunalımdan…’ diye kendi kendine söylendi İrem ve bir anda gözü saate kaydı.  Evet saat beşti. Birkaç günden beri planladığı ve bu sabaha artık yapması gerekeni yapmıştı işte… Sabah beşte güne başlayanlar kulübü. ‘Hayattan iki saat al ve hayatındaki değişimi hisset’ mottosu ile başlayan online bir programa kaydolmuştu.

‘Bir insan niye böyle bir şey yapar.’

‘Saat daha beş mi?!’

‘Haaayıııır!!! Biraz daha uyumak istiyorum.’

Aslında tek yapmak istediği yorganını kafasına kadar çekip tüm gün yatakta kalıp ağlamaktı. Bir şeylerin ters gittiğini hissediyor, ama ne yapacağını bilemiyor halde her akşam erkenden yatağa giriyor ve nerdeyse evdeki tüm zamanını yatakta geçiriyordu. Uyuyor, uyanıyor, tavana bakıyor, kalktığında evde nerdeyse sürünüyordu. Hep saat çalmadan önce uyananlardan olmuştu. Sabah erkencilerden… Annesinin gurur duyduğu, babasının yere göğe sığdıramadığı yedi tepeli şehre okumaya gelip bu şehirde çalışmaya başlayan kızları İrem.

Bunu düşünmek bile o kadar utanç vericiydi ki. Utanıyordu, kendine kızıyordu. Sinirli, gergin bir ruh hali sarmıştı her anını. Tek başına kalmak, uyumak ve kendine acımak için her fırsatı kullanmak istiyordu. Canı yanıyordu işte. Ve sebebini de çok iyi bildiği ama ne yapacağı konusunda hiçbir fikri olmayan bir halde savruluyordu işte. İşyeri çok gergindi. Gitmek istemiyordu, ama gitmeye de mecbur olduğu için sıkışmış gibiydi.  

Peki neden bu kadar can sıkıcı hale gelmişti?

Ne hayalleri vardı oysaki... Yapmak istediği, gerçekleştirmek istediği şeyler vardı. Çalışmayı seviyordu ve işini de iyi yapmaya çalışıyordu. Staj yaptığı yerde onunla devam etmek istediklerini söylemeleri de bu düşüncesini doğrular nitelikteydi. O zaman daha da gurur duymuştu kendisiyle. Motivasyonu daha da artmıştı İrem’in. Bir de şimdi şu yataktaki haline baktı.

Bu kadar kısa sürede nasıl bu hale gelmişti?

Bu sorunun cevabını kendisi de bilmiyordu. Bildiği tek bir şey vardı; şu anda yataktan kalkmak istemiyordu. İşe gidince yaşayacağı gerginliği düşününce yorgana daha çok sarıldı. Ama yine de kalktı, elini yüzünü yıkadı. Kahvaltısını hazırladı ve akşamdan hazırladığı giysilerini giydi. Aynada kendine baktı ve her zamanki gibi servis saatinden önce durağa varmak üzere evden çıktı. Serviste her zamanki yerine oturdu ve gözleri uzaklara doğru dalmaya başladı.

İşler neden bu aşamaya gelmişti kendisi de bilmiyordu. Bildiği tek şey yöneticileriyle yaşadığı problemdi. Şefi ile onun üzerindeki yönetici arasındaki anlaşmazlık yüzünden arada kaldığına inanıyordu, kimse onu dinlemiyordu. Şikayet ederken buluyordu sık sık kendisini…

İkisi de farklı şeyler istiyordu.

Biri “A” derken diğeri “Z” diyordu. Arada kaldıkça, her ikisine de ağızlarının payını vermek istiyordu. Bir de ‘yeter’ diye bağırmak. Ama maalesef o güç onda yoktu işte. ‘Sen anca kendi kendine konuş dur…’ dedi.  

Bu iş hayatı neden böyle demeye başlamıştı. Genç yaşı ve pek fazla deneyimi olmaması onu daha da gergin bir hale sokuyordu. Gelecek kaygısı artmış, bu işin başı böyle ise nasıl ilerlerim ki endişesi her hücresini sarmıştı. Bu gerginliği yönetemiyordu. Ne yapacağını bilemiyordu ve gerçekten sadece bırakıp gidesi vardı. O eski günlerdeki enerjisi bitmişti, koşturan canlı İrem gitmiş, yerine sararıp solan İrem gelmişti işte.

Serviste yan koltukta oturan Elif hanım da bir şeylerin farkında gibiydi. İrem saklamaya çalışıyordu ama, işte bazen beceremiyordu.

‘Hayırdır? Selam sabahı da kestin bakıyorum. Ne oldu, bir hatamız mı oldu?’

‘Yok, yok olur mu Elif hanım.’ diye kekelemiş ve ‘sizi fark etmedim de…’ diye eklemişti.  

‘Sorun ne bilmiyorum, ama insanın işin içinden çıkamadığında akıl sorması gerektiğini biliyorum. Daha deneyimli olanlara sormak, istişare etmek bunun için var. Şirkette senden daha önce senin yaptığın işi yapanlar, daha eskiler de var. Bak gerçekten içindekini bilmiyorum ama mutlaka bir çözümün olduğuna eminim. Hem de adım gibi…’

Hiç aklına gelmemişti İrem’in. Evet daha önce bu pozisyonda çalışanlar olmuştu. Neden onlara danışmayı düşünememişti ki…

‘Olur mu ki?’ diye sordu İrem, sıkıntılı bir sesle.

‘Olur tabii, hem de bal gibi olur. Ama stilin önemli. Şikayet etmeden, çözüm arar gibi. İsimlerin olmadığı bir halde…! Danışıyorsun unutma. Deneyim transferi yapıyorsun unutma. ‘

‘Deneyim Transferi derken ne demek istediniz Elif Hanım?’

‘Yaşananı sadece biz yaşamış olamayız, bizden önce de yaşandı bunlar. O yüzden bu yolu daha önce yürümüş olana sormak lazım. Daha önce düşüp kalkabilmiş olanlara… İşte bu deneyim transferi. Hayat çok kısa. Kısacık zamanda durup bir ömrü yoldan mı şikayet ederek mi geçirelim, yoksa yolda yürümeye devam mı edelim?’ dedi Elif Hanım ve gülümsedi.

Uzunca zamandan beri ilk kez İrem, ferahladığını hissetti. Güneşin yüzüne vuran ısısının dalga dalga tüm vücuduna yayıldığını ve gülümsemesine hakim olamadığını düşünerek, servisin radyosundan çalan şarkıya o da ses verdi…

Seni gidi fındık kıran

Yılanı deliğinden çıkaran

Kaderim püsküllü belam….


Yorumlar

  1. Herkes kendi öyküsünde kahraman ve nerdeyse her kahraman, benzer öykülerle sınandığı için kahraman ;)

    YanıtlaSil
  2. İnsan bazen sıkıştığı dönemlerde harekete geçemiyor.. Böyle zamanlarda doğru bir stille doğru kişilerden deneyim transferi yapmasının büyük bir kolaylık olduğunu hatırlattınız, şevk verdiniz.. Teşekkürler kaleminize sağlık (:

    YanıtlaSil
  3. Kısacık zamanda durup bir ömrü yoldan mı şikayet ederek mi geçirelim, yoksa yolda yürümeye devam mı edelim?’
    -Biz yolda yürümeye devam edelim :)

    YanıtlaSil
  4. İnsan her şeyi bildiğini sanıyor ama yanılıyor. Bazen dev gibi görünen problemlerin küçücük çözümleri oluyor…

    YanıtlaSil
  5. Şikayet etmek ne haddimize, şükürler olsun her halimize... Emeklerinize sağlık 🌿

    YanıtlaSil
  6. Ne yapsam ne yapsam?
    Ne yapacaksam hemen karar vermek zorundayım…
    Çarpışmadan treni durdurmak zorundayım…
    Emeğinize sağlık , ancak bu kadar faydalı olabilirdi…

    YanıtlaSil
  7. "Hayat çok kısa şikayet edip durmak için... "
    Bilene danışmak ne faydalı, ne iyi hissettiriyor , kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil
  8. "Hayat çok kısa şikayet edip durmak için... "
    Bilene danışmak ne faydalı, ne iyi hissettiriyor , kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil
  9. "...mutlaka bir çözümün olduğuna eminim. Hem de adım gibi…"
    insan çözümsüz zannedip daha da içine çekildiği zamanlarda bunu hatırlamalı ve ayağa kalkmalı. Kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil
  10. Deneyim alabilmek çok kıymetli. Deneyim alabilmek için önce gerçek deneyimin ne olduğunu DTÖ’den öğrendiğim için çok şanslıyım. Yaşanmışlık deneyim değilmiş meğer….

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Betül Taşcı20 Mayıs 2024 15:36

      İnsanoğlu bir problemle karşılaştığında o olay sadece onun başına geliyormuş gibi düşünebiliyor. Oysa insan var olduğundan bu yana problemleri iç değişmedi. Daha önce o problemi yaşayan insanların deneyimlerinden faydalanmak çok konforlu. Bu güzel yazı için teşekkür ederiz :)

      Sil
  11. Bir problemle karşılaştığımızda verilecek doğru tepkinin ne olduğunu daha önce o problemi yaşamamış olsak da biliyor olmak çok konforlu. Kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
  12. Bir problemle karşılaştığımızda verilecek doğru tepkinin ne olduğunu daha önce o problemi yaşamamış olsak da biliyor olmak çok konforlu. Kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
  13. Çarpışmadan treni durdur , hayat sandığın kadar uzun olmayabilir 😎

    YanıtlaSil
  14. Bilene danışmak çok önemli ama bileni de iyi tespit etmek lazım… Deneyim Transferini doğru kişiyle, doğru şekilde yapmak için de iyi irdelemek gerekir…

    YanıtlaSil
  15. İyi ki deneyim transferi var...:)

    YanıtlaSil
  16. Her yaşamın bir üst versiyonu varken benim üst versiyonum ne? Kendi üst versiyonuma tırmanabilmek için yaşanmışlıklara değil doğru stratejileri transfer etmeye ihtiyacım var....

    YanıtlaSil

Yorum Gönder